İZMİR’de 2018 yılında bir inşaat şantiyesinde Dorukhan Büyükışık’ın (26) meyyit olarak bulunduğu olayla ilgili 8 polis memuru ‘görevi berbata kullanma’ cürmünden hakim önüne çıktı. Duruşmada dinlenen sanıklardan Fikret S. (55), “Görüntülerde merhum içeri giriyordu. Başkomiserim İsmail K., bana ‘Sen buradan git. Olaya cinayet bakacak. Onlar bakmazsa kamera imgelerini ben aldırırım’ dedi. Deneyimlerime dayanarak olayı kuşkulu bulduğumu söyledim. Başkomiserim ‘Yok bu olay yüksekten düşme’ dedi” diye konuştu. Büyükışık’ın olay yeri fotoğraflarıyla birlikte tabir veren babası Ethem Büyükışık ise “Emekli generalim ve hayatım boyunca yüzlerce uzmanlık yaptım. Olayın cinayet olduğunu görür görmez anladım. Oğlumu ya polis ya da inşaat sahipleri öldürdü. Çalışanlardan biri olsa birinci gün teslim ederlerdi” dedi.
Dorukhan Büyükışık, 2018 yılında Narlıdere’de bulunan inşaat şantiyesinde meyyit olarak bulundu. Daha evvel yapılan soruşturmalarda olay kayıtlara yüksekten düşme olarak geçti. Dorukhan’ın babası emekli Tümgeneral Ethem Büyükışık’ın çabaları sonucunda olayda misyonlu 8 polis memuru hakkında dava açıldı. Polislerin savcının talimatına karşın ilgili kamera manzaralarını sağlıklı biçimde incelemediği ve bir örneğini koruma altına almadıkları tespit edildi. Polis memurlarının etkin kameraları tam olarak incelemedikleri, kanıtları gerekli biçimde toplamadıkları belirlendi. Bunun üzerine komiser Atakan K. (43), komiser Deniz A. (35), polis memuru His Ö. (34), polis memuru Fikret S., polis memuru Halil A. (54), komiser yardımcısı Hüseyin V. (48), Emniyet Müdürü İsmail K. (58) ve polis memuru Musa E. (54) hakkında vazifesi berbata kullanma kabahatinden 1 yıla kadar mahpus istemiyle dava açıldı. Öte yandan geçen günlerde Dorukhan’ın vefatına ait polislerin dışında 5 kuşkulu hakkında ‘kasten öldürme’ cürmünden müebbet mahpus cezası istemiyle dava açıldı.
Sanık polis memurları bugün İzmir 2’nci Asliye Ceza Mahkemesi’nde hakim karşısına çıktı. Duruşmaya Dorukhan’ın babası Ethem Büyükışık ve annesi Nihal Büyükışık’ın yanı sıra tutuksuz sanıklar Atakan K., Deniz A., His Ö., Fikret S., Halil A., Musa E. ve taraf avukatları katıldı. İsmail K. ve Hüseyin V. duruşmaya katılamazken, talimat tekniğiyle söz verdikleri belirtildi. Kimlik tespitinin akabinde sanıklara kelam verildi.
‘BENDE BEL FITIĞI OLDUĞU İÇİN ÜST ÇIKMADIM’
Olay tarihinde Olay Yeri İnceleme (OYİ) Ofis Amiri olarak misyon yapan Atakan K., “Olay günü küme amirim Deniz A. beni arayıp olayı söyledi. Kendi aracımla tek başıma gittim. His, Musa ve Deniz olay yerindeydi. Savcı ve isimli tıp hekimi oradaydı. Cesedin bulunduğu yerde şerit vardı. Çalışanda galoş ve eldiven vardı. Şeritleri olay yerine giden birinci takım çeker ve güvenliği alır, o bizim işimiz değil. Kamera çekimini Musa ve His yaptı. Maktulun aracının kapıları kapalıydı. Savcının bilgisi olmadan anahtarı alıp kapıyı açamayız. Anahtara gereksinim olduğu için tozlama yapıldığını biliyorum. Bulgular takım aracına götürülür. Bu olayda da bu halde yapıldı. Maktulun yakınlarında peçete vardı. Onu incelemek için aldık. Çakmak ve sigara paketi maktulün 4- 5 metre uzağındaydı. Onları almadık. Bende bel fıtığı olduğu için üst çıkmadım. Küme amirim üstte bir telefon olduğunu söyledi. Hiç telefon görmedim. His ve Deniz ile birlikte aracı açtık. Aracın manzaraları alındı. Araç olay yerinden uzaktaydı. Birinci bilgi olarak ölen şahsın olay yerine araçla gelip indikten sonra şantiyeye yürüdüğünü söylediler. Kamera kaydı olduğunu söylediler lakin o denli bir yetkimiz olmadığı için manzaraları izlemedik. Telefonu aldıktan sonra direkt teslim ettik” dedi.
Hakimin Dorukhan’ın cep telefonundaki parmak izi izlerinin silindiği tezini sorması üzerine Atakan K., “Fotoğraf çekimi ışıkla ilgilidir. Birinci fotoğrafta parmak izi görünüyor, ikincide görünmüyor, sonraki fotoğrafta tekrar görünüyor. Bu türlü bir şey mümkün değil. Savcı talimatı haricinde süreç yapma yetkimiz yok. Bu olayda da bu türlü oldu. İnşaat firması sahiplerini tanımıyorum” tabirlerini kullandı.
‘CEP TELEFONUNDAN BİYOLOJİK SWAP ALDIK’
Üzerine atılı suçlamaları reddeden tutuksuz sanık Deniz A., “O tarihte OYİ küme amiri olarak vazife yapıyordum. Olay yerine Musa ve His ile gittik. İhbardan 20 dakika sonra vardık. Çok sayıda polis vardı. Cesede yakın yerde güvenlik şeridi hatırlıyorum. Grubum ekipmanlarını giyip işlerine başladı. Ben de olay günü ekipmanlarımı giyip çalıştım. Amirim olan Atakan K.’yı her evrede bilgilendirdim. Kendisi de sonra olay yerine geldi. His ve Musa değişmeli olarak fotoğraf ve görüntü çekiyordu. Tüm kanıtlar gerili önlü fotoğraf çekildikten sonra numaralandırıldı ve yine çekildi. Her katın görüntü çekimlerini yaptık. Telefonunun bulunduğu katta 2- 3 polis memuru bekliyordu. Kanıtlar metoduna uygun olarak toplandı. Araç üzerinde parmak izi çalışması yapılmadı. Zira olay yerine birinci gelen gruptan bize bu istikamette bir bilgi gelmedi. Onlar söyleseydi onu da yapardık. Anahtardan ve cep telefonundan biyolojik swap alındı. Bunları raporladık. Biyolojik swap alınırken fotoğraf çekilmez” dedi.
‘ARABA ANAHTARI CESEDİN YANINDAYDI’
Olay Yeri İnceleme Ofisi’nde vazife yapan His Ö., “Telsizden gelen ihbar üzerine grup olarak olay yerine gittik. Musa birinci gelen takımlardan ön mülakatı almaya gitti. Ben de görüntü çekimi yapmaya başladım. Aracın dışarıdan çekimini ben yaptım. Kapılar kilitliydi, dokunmadım. Musa aldığı bilgiler ışığında Dorukhan’ın toprak yoldan üst çıktığını söyledi. Biz de evvel arabayı çekip sonra inşaata yanlışsız çekim yaparak yürüdük. Savcı bizden sonra geldi. Otomobil anahtarı cesedin yanındaydı. Suçsuzum” diye konuştu.
‘OLAYI KUŞKULU BULDUĞUMU SÖYLEDİM’
Narlıdere İlçe Emniyet Müdürlüğü Hata Tedbire ve Soruşturma Ofis Amirliği’nde misyonlu polis memuru Fikret S. de tabirinde kamera kayıtlarını izlediğini söyledi. Fikret S., “Telsizden gelen anons üzerine Halil ile birlikte olay yerine gittik. Gittiğimizde karakol ve asayiş takımı vardı. Bizi bekçi karşıladı ve cesedin yanına götürdü. Güvenlik önlemlerini aldık. Araç anahtarı da cesedin az ilerisinde duruyordu. Savcı gelmeden evvel ön bilgi almak için bölgedeki çalışanlarla konuştuk. Güvenlik vazifelisi yanıma gelip ‘Rahmetlinin içeri girerken manzaraları var’ dedi. Ben de karakol amirimiz İsmail K.’ya ilettim. O da OYİ ve cinayet ofisten birer şahısla kulübeye girip, imgeleri izledi. Ben dışarıdan baktım. 4- 5 kamera karanlıktı. Başka kameralar kayıttaydı. Manzaralarda merhum içeri giriyordu. Başkomiserim İsmail K., bana ‘Sen buradan git. Olaya cinayet bakacak. Onlar bakmazsa kamera imgelerini ben aldırırım’ dedi. Ben deneyimlerime dayanarak olayı kuşkulu bulduğumu söyledim. Başkomiserim, ‘Yok bu olay yüksekten düşme’ dedi. Tahkikatı yapan ünite benden imajlarla ilgi bilgi istemedi. Periyodun İlçe Emniyet Müdürü de olay yerine gelmişti” dedi.
‘TELEFONDA TOZLAMA SÜRECİ YAPTIK’
Şantiyede yaptıkları süreçleri anlatan, olay tarihinde OYİ takımında yer alan Musa E. ise şunları söyledi:
“Olay yerine gittiğimizde oradaki polis memurlarından ve sivillerden ön bilgi aldık. Dışarıda meyyit bulunan bireye ilişkin bir araç olduğunu öğrendik. Üst katta cep telefonu olduğunu öğrendik. Ortamızda, iş kısmı yaptık. Kamera çekimlerine araçtan başladık ve şantiyeye girdik. Otomobilde hiçbir olumsuzluk yoktu. Cesedi çektik. Kat kat çekimlerimize devam ettik. Duvar kenarındaki cep telefonunu çektim. Bizim işimiz o cep telefonunu çekmektir. Etrafta çok fazla sigara izmariti vardı. İnceleyip olayla ilgisi olmadığına karar verip, almadık. Telefonda tozlama yaptıktan sonra iz elverişli değilse fotoğraf çekimi yapılmaz. Biz de yapmadık.”
Olay tarihinde Narlıdere İlçe Emniyet Müdürlüğü Kabahat Tedbire ve Soruşturma Ofis Amirliği’nde polis memuru olarak misyon yapan sanıklardan Halil A., “Sabah 08.30 sıralarında haber merkezinden ve WhatsApp kümesinden gelen anonsun akabinde olay yerine gittik. Güvenlik vazifelisi bizi maktulun yanına götürdü. İsmail Y.’ye bilgi verdim. Akabinde gerekli ünitelere de bilgi verdim. Şeritleri resmi gruptan arkadaşla birlikte biz çektik. Cesedin yanında anahtar ve peçete vardı. Telefonu yukarıdaymış. Ben görmedim. Anahtarında yazan plakadan kimlik tespitini yaptık. Güvenlik vazifelisi kamera kaydı olduğunu söyledi. Ben de Fikret’e gidip bakmasını söyledim. Ben oraya gitmedim ve kamerayı da görmedim. Suçsuzum” dedi.
‘GÖRÜR GÖRMEZ CİNAYET OLDUĞUNU ANLADIM’
Sanıkların akabinde baba Ethem Büyükışık dinlendi. Olay yeri fotoğraflarıyla birlikte konuşan Büyükışık, olayı öğrenip, olay yerine gittiğinde oğlu Dorukhan’ın demirlerin ortasında yattığını belirtip, “Başı korkuluk demirlerinin altındaydı. Göz kenarlarında tuz birikmişti yani ağlamış. Yüksekten düşen kimse bu halde düşmez. Emekli generalim ve hayatım boyunca yüzlerce uzmanlık yaptım. Olayın cinayet olduğunu görür görmez anladım. Binaya olan arayı adımladım. Her şeyi başıma yerleştirdim. Olay yeri fotoğraflarını yıllarca bizden kaçırdılar. Bu fotoğraflara ulaşmamızı merhum İzmir Cumhuriyet Başsavcısı Kamil Erkut Güre sağlamıştır” dedi.
‘OĞLUMU YA POLİS YA DA İNŞAAT SAHİPLERİ ÖLDÜRDÜ’
Oğlunun cinayete kurban gittiğini belirten baba Büyükışık, “Olay gecesi oğlumun 01.30’da öldürüldüğü katılaştı. Baz bilgilerinden kimin oraya geldiğini tespit ettik. Bunu mahkemenize sunacağız. O gün orada 30’un üzerinde polis memuru varmış. İnşaat sahipleri ve oğlu da gece saatlerinde orada. 02.30’da polisler adrese geliyorlar. Oğlumu brandayla taşıyorlar. Narlıdere İlçe Emniyet Müdürlüğü’nce hiçbir kamera kaydı alınmamıştır. Uydurma görüntü tanzim edilmiştir. Kameraların bulunduğu yere sanıklardan hiçbiri çıkmadı. Oğlumu ya polis ya da inşaat sahipleri öldürdü. Çalışanlardan biri olsa birinci gün teslim ederlerdi. Etraftaki MOBESE kameralarını da yok ettiler. Gece olaya şahit olan en az 20 kişi var. Bunların bir kısmını erken gönderiyorlar. Bir kısmını da olay yeri inceleme devam ederken kaçırıyorlar. Cinayet evrakında yargılanacak olan şüphelileri konutlarına gönderiyorlar” diye konuştu.
‘DOKTOR İNTİHAR OLMADIĞINI SÖYLEDİ’
Sanıklar tarafından uydurma rapor düzenlendiğini söyleyen Büyükışık, ” Sıhhat Bakanlığı’na ilişkin 112 raporuna nazaran 09.46’ta vefat muayenesi başlıyor. Kalp krizinden mevt raporu tutuyorlar fakat bu inşaat sahiplerinin işine yaramıyor. Zira raporun yüksekten düşme olarak tutulması gerek. İTÜ raporuna nazaran ‘yüksekten düşme bulgusu yok’ deniyor. İkinci kere bakılıyor tekrar yok. Sonra doktor yanıma geldi ve oğlumun intihar etmediğini söyledi. Sonraki gün otopsi yapıldı. 30 Mayıs’ta otopsiyi yapan hekimi aradım. Bana ‘Kimyasal zehirlenme ve yüksekten düşme yok. Çocuk öldürülmüş. Çok yeterli bir avukat tutun polisler üzerini kapatmaya çalışıyor’ dedi. Olay hiçbir yere ihbar edilmemesine karşın OYİ raporuna nazaran ihbar yapıldığı yazıyor. Bu palavra. Sanıkların yazdığı rapor geçersiz. Biyolojik kanıtları aldık diyorlar ancak almamışlar. Kanıt karartma gayesi vardır. 1.5 saatte tüm raporu yazmışlar. Kamera kayıt aygıtlarını göstermemişler. ‘Kimyasal tozlama yaptık’ diye palavra söylüyorlar. Sonra ek hazırlamışlar. Olay yeri krokisinde hiçbir şey yok” sözlerini kullandı.
‘BUGÜN BUZDAĞININ ZİRVESİNİ GÖRÜYORUZ’
Oğlunun cinayete kurban gittiğini söyleyen Büyükışık, “Cinayetin araştırırken karıma palavra söyledim. ‘Oğlum kalp krizinden öldü’ dedim. Beni affetsin. Tek bir olay yeri fotoğrafı ve görüntüsü yok. Cinayet ofis amirliği de hatalı. Sokaktan geçen birine sorsanız 27 metreden düşen birinin başının, bedeninin patlayacağını söyler. Sayın Hakim elinizdeki İzmir Vilayet Emniyet Müdürlüğü’nün görevlendirme listelerinin hepsi geçersizdir. Buradaki sanıklar misyonu berbata kullanma hatasını istekli üstlendiler. Zira az bir ceza alacaklar ve kararın açıklanmasının geri bırakılması (HAGB) verilecek. Bugün burada buzdağının zirvesini görüyoruz. Kuşkulu mevt bitti. 14 Mayıs’ta savcılık açıklamasında Dorukhan’ın öteki yerde öldürülüp taşındığı, sırtına sert bir cisimle vurulduğunun ortaya çıktığı belirtildi. Madem cinayet olduğu ortaya çıktı. Failin kim olduğu, gerisinde hangi kabahat örgütünün olduğu ortaya çıkarılsın” dedi.
Savunmaların akabinde orta karar açıklandı. Tutuksuz sanıkların isimli denetim kararlarının kaldırılmasına hükmeden hakim, evraktaki eksikliklerin giderilmesine karar verip duruşmayı 10 Ekim 2025 tarihine erteledi.
‘SABIRLA BEKLİYORUM’
Duruşmanın akabinde yapılan basın açıklamasında konuşan anne Nihal Büyükışık ise “Dorukhan’ımın sesi oldunuz. Dorukhan’ımın davasının sahibi oldunuz. Siz ulu istekli kamu misyonunu icra eden saygıdeğer basın mensupları. Hepinize minnettarım. Hepinizi çok seviyorum. Ben nefes alamıyorum. Dorukhan’ım nefes alamıyor ben de alamıyorum. Ancak sabırla bekliyorum. Son nefesime kadar bu davanın aydınlanacağından adım üzere eminim” dedi.
‘PEŞLERİNİ BIRAKMAYACAĞIM’
Baba Ethem Büyükışık da adliye çıkışındaki açıklamasında, “Dorukhan Büyükışık bir melekti uçtu gitti. Fakat sizlerin evlatları, torunları ve bundan sonra sizler için bu çabayı yürüterek devletin içindeki bu yozlaşmış, bu çürümüş, ülkesine ve milletine değil diğer odaklara sadakati olan yasa dışı kabahat örgütünün ögelerini birer birer ayıklayacağız. Bugün bu büyük örgütün yalnızca sekiz mensubu burada adalet karşısında hesap verdi. Tümü de verdiği tüm tabirlerde birbirleriyle çelişki taşıyacak onlarca palavra söylediler. Bütün bunlara verilecek yanıtlar hazırlanıyor ve aslında bugün duruşma esnasında da bu beyanların tamamına tesirli ve detaylı bir halde cevap verdik. Önümüzdeki günlerde açılacak olan taammüden öldürme davasında da bu sanıkların kabahat kanıtlarını karartma, hatalıyı kayırma ve taammüden öldürme kabahatlerine iştirak nedeniyle yargılanacakları günü bekliyoruz. Zira şu anda yargılandıkları ihmal suretiyle vazifesi berbata kullanma kabahati, kendilerinin maske olarak kullandıkları ve istekli olarak üstlendikleri hatalardır. Lakin hepsinin peşindeyim. Yalnızca bu polisler değil, oğlumu katlettikten sonra geçersiz isimli tıp raporu hazırlayan 48 isimli tıp uzmanı profesör, doçent doktorun da tekrar bunlarla birlikte hareket eden ve şu anda Ankara’da 18’inci Asliye Ceza Mahkemesi’nde bu polisleri korumak için geçersiz ses tahlili raporu hazırlayan jandarma subaylarının, bunlarla birlikte bu soruşturmada misyonlarını berbata kullanan suçluları kayıran savcıların ve bir başsavcı vekilinin de peşindeyim. Hiçbirinin peşini bırakmayacağım” diye konuştu.